top of page

Telif Hakkının Sanatsal Açıdan Tarihçesi

A. Giriş

İlk ve Ortaçağ dönemlerinde fikri ürünlerin korunması; ''Bir şeyin aslına sahip olan kimse, onun teferruatına da sahip olur'' ilkesiyle sağlanmaktaydı. Eseri üretenin, maddi veya manevi yönden korunmasına gerek duyulmuyordu.


Örneğin, Roma hukukunda maddi ve maddi olmayan (gayri maddi) haklar ayırımı yapılıyordu. Ancak maddi olmayan haklar denilince miras hakkı gibi haklar anlaşılıyordu. Bu hukukta söz gelimi, bir şiiri içeren bir kâğıt eşya sayılıyor; şiir dikkate alınmıyordu. Kâğıdın maliki, şiirin de sahibi sayılıyordu.


Fikir ve sanat eserlerinin tanınmamasının ve onları meydana getirenlerin hukuk tarafından korunmamasının asıl nedeni, bu eserlerin o dönemde mekanik tarzlarda çoğaltılmasının mümkün olmaması ve bağlı olarak bu eserlerin ekonomik bir değer taşımamasıydı.


Şiirler sadece gösterilerde okunuyor, tiyatro oyunları sadece sahnelerde oynanıyordu. Bu eserlerin yazılı metinleri ise yaratıcıları ve icracıları dışındakilerin ellerine ulaşmıyordu. Çünkü baskı, kalıplama vs. gibi teknikler bilinmiyordu. Yani eserler çoğaltılmıyor ve sınırlı bir kesimin tüketim alanında kalıyordu. Doğal olarak bu eserlerin çoğaltılmasının ve yaygınlaşmasının ekonomik bir karşılığı da oluşmuyordu.


Bu sebeplerle fikri hakların gelişiminin dönüm noktası , ilk baskı teknikleri olan taş baskı, tahta baskı, bakır baskının ardından 15.yy da (1455’te) modern matbaanın bulunması olarak kabul edilir. Bu sayede, üretilen eserler sayısız olarak çoğaltılmaya başlandı, bu yolla kazanç elde eden girişimci bir sınıf doğdu.


İlk başlarda eserlerin çoğaltma ve yayma hakları yörenin hâkimi tarafından bazı kişi ve kuruluşlara bir imtiyaz (ayrıcalık) olarak verilmekteydi. O dönemde verilen imtiyaz hakkı tekelci bir yetkiydi. İmtiyazı alanlardan başkasının o eseri basmasına izin verilmiyordu. Verilen ilk imtiyaz, Venedik’te 1469 tarihinde Giovanni Spira isimli matbaacıya aittir. İmtiyazı veren Hâkimin, Kilisenin ve Kralın imtiyaz sahibi üzerinde bir de denetleme yetkisi vardı. Bu denetleme yetkisi beraberinde Hâkimin, Kilisenin ve Kralın aleyhine olan fikirleri barındıran eserlerin basılamaması sonucunu doğuruyordu. Yani imtiyazlar beraberinde sansür kavramını da getirmiş oldu. Bunun sonucunda da fikri haklar alanında hukuki koruma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.


B. Yayınevi Mülkiyeti Dönemi

İlk kanuni düzenlemeler idari otoritelerin emirleriyle verilen basım imtiyazları şeklinde olmuştur. Bu, eser sahibinin haklarının korunmasından öte yayınevlerinin korunmasına yönelik imtiyazlardır. İmtiyazlar o noktaya varmışlardır ki, bir eseri basmak için para ödeyen yayınevi, eserin de tüm mülkiyet haklarına sahip oluyordu. Yayınevi, imtiyaz hakkı, Hâkim tarafından uzatıldığı sürece de o eser için yeni baskılar yapabiliyordu. Eser sahibininse yayınevinin kendisine ödediği paradan (maişetinden) başka bir hakkı yoktu.


Eser sahiplerini koruyan ilk kanun 1709'da İngiliz Parlamentosu tarafından kabul edilen ''Kraliçe Anne Kanunu'' (The Statute of Anne) adını taşıyan kanundur.


Dünya Tarihinde Bir Ressamı Koruyan İlk Yasa: Hogarth Yasası

William Hogarth 1730‘lu yılların başında İngiltere’nin en keskin gözüne sahip popüler bir sanatçıydı. Yaşamı boyunca yaptığı tabloların gravüründen baskısına, pazarlamadan satışına tüm süreci bizzat kendi yönetiyordu. 1721 yılında hazırladığı ilk hiciv gravürü dönemin mali skandallarını konu almaktaydı. Diğer çalışmalarına da bakıldığında sanatı ; ’ yaşadığı toplumu ve yönetici tabakasınını eleştirmek için bir araç olarak kullanması ressamın kendi döneminde ki Hollanda geleneğinden etkilendiğini göstermektedir. Zira bir gravür sanatçısı olarak hazırladığı onca eserden sonra asıl ününü 1732 yılında Fahişe’nin İlerlemesi (A Harlot’s Progress) adlı eseriyle kazanmıştır.

Orijinalini altı tablodan oluşan bu seri ( şu anda kayıp) kasabalı genç bir kızın düşüşünü anlatmaktaydı. Serinin gravür versiyonu ciddi bir ticari başarı yakaladı. Hogarth eserinin satım sürecini kendi yönetmiş olsa da bir noktada kontrol edemediği bir şey vardı. Çalışmalarının korsan versiyonlarını satan saygısız gravür sanatçıları. Büyük emek verdiği eserlerden istediği kazancı elde etmesinden mahrum bırakan korsan gravürcüler.


İngiliz Parlamentosu ilk modern telif hakkı olan “Kraliçe Anne Kanunu” (The Statute of Anne) yasasını 1709 yılında hayata geçirmişti. Bu yasa ile yazarları ekonomik yönden gözetmek ve bilimin teşvik edilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Yazarların eserlerinin kopyalarının nasıl çıkartılacağı konusunda kontrol sahibi olmalarını ,çoğaltma ve basmaya ilişkin münhasır (tekelci) hakları olmasını sağlamıştır. Hatta bu hakların geçerlilik süreleri bile belirlenmiştir. Ama bu yasa sadece edebiyatçıları ve buna bağlı olarak kitapları koruyordu. Hogarth ve çevresinde ki sanatçılar parlamentoda bir lobi oluşturdular ve sanatçılar arasında Hogarth yasası olarak bilinen Gravürcüler için Telif Hakkı Yasası’nı 1735 te çıkarttırdılar. Yasaya göre gravür basıldıktan itibaren 14 yıl sonrasına kadar kopya edilemeyecek. Görsel çalışmalarla ilgili ilk telif hakkı yasası olarak yalnızca gravürlerin yaratıcılarını koruma altına alıyordu. Resimler, heykeller, ve diğer sanat eserleri ilerleyen yıllarda eklenerek yasa ile koruma altına alındı.


Hogarth yasası, sanatçıların yarattıkları şeylerin sahibi olduklarını kanunen teyit ediyordu. Yasanın içeriği günümüzde hala birçok ülkede görsellerin yayınlanmasını düzenlemekte kaynak olarak kullanılır.


Dönemin İngiltere sinde sanatın yalnızca hükümdar ya da kilisenin hakimiyetinde olması anlayışından zamanla vazgeçilmiş ve sanat genel halk arasında yaygın ve ulaşılabilir hale gelmeye başlamıştır ve bu açıdan da sembolik değeri olan bir yasadır.


En son tüm bu kanunlar 1956 yılında İngiltere’de yürürlükten kaldırılıp 1957 tarihli “Copyright Act” adını taşıyan kapsamlı kanun yürürlüğe girmiştir.


Bugün ise İngiltere’de 1988 yılında kabul edilen “Telif Hakları, Tasarım ve Patent’e Dair Kanun” (Copyright, Design and Patents Act) yürürlüktedir.


C. Telif Hakkına Fransız Katkısı

Fransa’da ise fikri hakların korunmasına ilişkin kanunlar ancak Fransız Devrimi’nden sonra çıkartılabilmiştir. Fransız devrimi ile o güne kadar egemen olan imtiyazları ortadan kaldırmış, korunmasız olan eser sahibini, hukukun korumasına sokmuştur. Fransız Devrimi sonrası iktidarı ele geçiren burjuvazi, iki yıl içinde eser sahibinin, eseri üzerindeki mülkiyet hakkının mevcut olduğunu kabul etmiş, böylece fikri mülkiyet hukukunu günümüz anlamıyla doğurmuştur. 1791’de yapılan kanunlaştırma (Fransız Kanunu) ile eser, eser sahibinin yaşamı boyunca ve ölümünden itibaren 10 yıl süreyle koruma altına alınmıştır. On yıl geçtikten sonra eserin serbest mal, kamunun malı haline geleceği hüküm altına alınmıştır.


1791’de temsil hakkına; 1793’te genel olarak fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklara ilişkin kanunlar çıkartılabilmiştir. Daha sonra 1803, 1810, 1854 ve 1866’da bu hakların kapsamlarını ve sürelerini genişleten düzenlemeler yapılmıştır.


Bugün Fransa’da yürürlükte olan kanun, 1957 tarihli “Edebi ve Sınaî Mülkiyet Hakkında Kanunu”dur (Loi sur la proriété et artisque)


D. Dünya da Fikri Mülkiyet Hukuku Alanında Diğer Kanunlaştırma Hareketleri

Almanya’da fikri haklarla ilgili ilk önemli kanun 1937’de çıkarılan “Prusya Bilim ve Sanat Eserleri Üzerindeki Mülkiyetin Korunması Kanunu'dur. Bugün ise Almanya’da yürürlükte olan kanun, 1965 tarihli “Telif Hakkı ve Komşu Haklar Hakkında Kanun'dur (Gesetz über Urheberrecht und Verwandte Shutszrechte). Bu kanun 1985’te ve 1990’da önemli değişiklikler geçirmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde fikir ve sanat eserlerinin korunması İngiltere’de çıkarılan ve o zaman için Amerika’nın da bağlı olduğu 1710 tarihli “Kraliçe Anne Kanunu” ile başlamıştır. Daha sonra bağımsızlığını kazanan Amerika, 1790’da “Kraliçe Anne Kanunu'na benzeyen “Telif Hakları Kanunu'nu" çıkarmıştır. Bu kanun da 1831, 1870, 1909 ve 1976’da önemli değişiklikler geçirmiştir.

Bugün Amerika’da yürürlükte olan kanun, 1998 tarihli “Dijital Milenyum Telif Hakları Kanunu'dur (Digital Millennium Copyright Act).


Sanat Hukuku Enstitüsü

Proje Direktörü

Stj. Av. Zehra Öztürk


KAYNAKÇA

1) Lee Cheshire-Sanatın Olmazsa Olmazları : Sanatın Önemli Anları, sf. 58-59

Comments


bottom of page