top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıAv. Ege Ergün

Kendime Yardım Edemiyorum

2016 yılında, 2 Çinli sanatçı olan Sun Yuan ve Peng Yu tarafından tasarlanan ‘Can’t Help Myself’ isimli robot, kimi bilim kurgu fantastiklerinde olduğu gibi insan suretinde tasarlanmamış olsa da, dikkatli bakıldığında oldukça insana benzeyen bir yapısının bulunduğu görülmektedir.


Robot, büyük bir cam bölmenin içerisinde, çevresi kırmızı renkte bir sıvıyla çevrili, sahip olduğu tek şey ise çevresindeki sıvının dağılmasını önleyerek sıvıyı kendisine doğru çekmesini sağlayan bir aparattır. Nitekim çalıştırıldığı ilk tarih olan 2016’dan sonlandırıldığı 2019 yılına kadar sadece bu işlevi yerine getirmiş, dağılmaya meyilli bu sıvıyı daima kendisine doğru çekmeye devam etmiştir. Lakin her seferinde sıvı düzensizce dağılmaya, robot ise aldırış etmeden işlevini yerine getirmeye devam etmiştir. Anlaşılacağı üzere bu robot ne kadar çabalıyor olsa da kendine bir türlü yardım edememektedir.


Robot kana benzeyen bu sıvıyı belirli bir bölgede tutmaya çalışır ancak platformun yapısı gereği sıvı sürekli dağılmaya meyillidir. Bu durumu insanlık özelinde, hayatta kalma çabamız bağlamında değerlendirebiliriz. İnsanoğlu olarak doğmayı biz seçmedik, ölmeyi de biz seçmiyoruz. Ancak biyolojik olarak Dünya üzerindeki bu varoluşu sürdürmemiz yönünde bir güdülenme yaşıyoruz. Beynimiz, hormonlarımız ve buna bağlı hayat reflekslerimiz, bizi sürekli ölümden kaçınmaya, yaşamaya devam etmeye motive olmaya yönlendiriyor. İçimizdeki kanı dışarı akmadan bünyemizde tutmaya, her ne kadar sonrasında öleceğimizi bilsek de hayat süremizi uzatarak fırlatılmış olduğumuz bu Dünya’da bir şeyler başarmaya, bir şeyleri sürdürmeye ve deneyimlemeye devam etmeye çalışıyoruz.


Bu çabamız ise antik bir hikaye olan Sisifos’un hikayesiyle özdeşleşmektedir. Sisifos, Yunan mitolojisinde tanrılar tarafından yeraltı dünyasında bir kayayı dik bir tepenin doruğuna çıkarmaya mahkum edilmiş bir kraldır. Sisifos her tepenin doruğuna yaklaştığında elindeki kaya sürekli elinden kaçmakta ve aşağı yuvarlanmaktadır. Bu nedenle Sisifos her şeye yeniden başlamaktadır. Asla doruğa ulaştıramayacağı bir kayayı yukarı taşımak ise Sisifos’un gerçek lanetidir.




Her sabah güne uyanış, hızlı bir kahvaltı, yoğun mesailer, çıkışta kafa dağıtmak için gidilen barlar, kafeler, yorgun eve dönüşler ve bu şekilde devam eden günler. Sonra acıkacağını bilerek yemek yemek, paranın yine biteceğini bilmene rağmen çalışmak, ya fikirlerin ya da ölümün ayıracağını bilmene rağmen insan sevmek… Yetişkin bir insanın hayatında Sisifos’un hikayesinden çok ortak motif bulunmaktadır. Yine de Albert Camus’un ‘Sisifos Söyleni’ kitabında Sisifos’un mutlu hayal edilmesi gerektiğini söylemektedir.


Camus, Sisifos’u, yaşamı alaya aldığı gibi ona tutkuyla bağlı olması, tanrıları ve rutinleri hafife alışı nedeniyle absürt bir karakter olarak tanımlar. Taşıdığı kaya her aşağı yuvarlandığında, yaptığı şeyin ne kadar absürt ve saçma olduğunu biliyordur. Sisifos, düşen kayayı gördüğünde karamsarlığa kapılmakta bir faydanın olmadığını anlamıştır. O saçma kaderine razı olduğunda ise acıları ve karamsarlığı yok olur. Bu nedenle Camus, ‘Sisifos’u mutlu hayal etmek gerekir.’ demiştir.


Yaşamlarımız için ne tür anlamlar ürettiğimiz, kendimizi neye adadığımız, neler uğruna ölüp neler uğruna yaşayacağımız bize özeldir. Ancak bunlar bizim bu Dünya’ya neden fırlatıldığımızı hiçbir zaman tam olarak idrak edemeyeceğimiz gerçeğini değiştirmemektedir. Stresli bir akşamdan sonra yine güne başlar ve bir kahve demleriz. Evrimsel olarak güdülenmiş bir robot gibi kanımızı içimizde tutmaya çabalarız. Ancak yine de mutlu olacak bir sebep buluruz. İşte bu yüzden, bazen bir insanı, bir robotu veya bir kralı mutlu hayal etmek gerekebilir.


Yönetim Kurulu Üyesi

Ege Ergün

bottom of page