top of page
  • Yazarın fotoğrafıMelih Karagöz

Lautrec’in Öpücükleri: Montmartre, Genelev İşçileri ve Belle Époque


In Bed, The Kiss, 1892, 70 x 54 cm

Henri de Toulouse-Lautrec (1864-1901), genellikle Belle Epoque dönemi Paris’inin zarif, heyecan vericive müstehcen imgelerini barındıran resimleriyle bilinen post-empresyonist ressamlardan birisi. Lautrec 1882’de sanat eğitimi için Paris’e geldiğinde dönemin avangart sanatçılarının eğlence merkezi haline gelmiş olan Le Chat Noir kabaresi kapılarını ilk defa açmıştı. Montmartre, kabareler, barlar ve hızla gelişen bu sanatsal ortama Lautrec çok hızlı bir şekilde adapte olmaya başlamıştı. 1880’lerden önce o kadar renkli olmayan ve çirkin bir semt olarak anılan Montmartre, birçok yeni açılan sanat ve eğlence merkeziyle beraber iki ayrı sınıfa ev sahipliği yapmaya başladı. Bir tarafta düşük gelirli ve yeni yükselen bir orta sınıf toplum, diğer tarafta ressam, yazar ve müzisyenlerden oluşan elit bir kesim aynı ortamda hayatlarını sürdürmeye başladı. Böylesine kabarelerin, dans salonlarının, genelevlerin ve sirklerin çoğalmaya başladığı bir on yılda Paris’e adım atan Lautrec, kısa sürede Montmartre’ın renkli dünyasında kayboldu. Aristokratik bir aileden gelmiş olmasına rağmen Lautrec, çocukluğundan beri mustarip olduğu bir hastalığa (pycnodysostosis) sahip olduğu için dönemin aristokrasisine uygun bir yaşam stiline ayak uyduramıyordu. Fakat bu yeni demi-monde dünyada kendine ait bir yaşam alanı ve sanatı için bir ilham bulabilmişti.


Montmartre Bulvarı, Camille Pissarro, 1897

L’abandon (Les deux amies)

Bu renkli dünyaya hızla uyum sağlamasının bir sonucu olarak Lautrec, maisons closes olarak anılan genelevlerine ilgi duymaya başladı. 1892’de giriş salonunu dekore etmesi için bir genelevle anlaştı. Bu süre boyunca genelev sakinlerinin portrelerinden oluşan 16 tabloluk bir seri oluşturdu. Bu iş sayesinde genelevde çalışan kadınları gece gündüz inceleme fırsatı elde etti. Bu fırsat, Lautrec’i kendi sanatı açısından en fazla heyecanlandıran periyotlardan biridir. Genelev sakinlerinin sadece müşterilerle olan münasebetleri değil, ayrıca özel yaşamları ve günlük rutinleri çalışmalarına konu oldu. Lautrec’e göre alışık olduğu portre modelleri “hareketsiz ve cansız” varlıklarken genelev çalışanları “baştan sona kibirden uzak” kimselerdi. Ressamın en çarpıcı genelev resmi Au salon de la rue des Moulins, müşterileri beklerken birbirleriyle vakit geçiren hayat kadınlarını ve Lautrec’in “alt-sınıf” kesimini ifade etme şeklini ele alır niteliktedir. 1865’te büyük bir skandala sebep olan Manet’nin Olympia tablosu Lautrec’in kompozisyonları için belki de bir ön ayak olmuştu. Fakat Lautrec’in filles de maison tasvirleri bir pastişten, kadın vücudundan veya seksist perspektiften ziyade bu işi sürdürmekte olan insanların birbirleriyle kurduğu ilişki ve hayatlarının sanata olan dökümünün bir ifadesidir.


Au salon de la rue des Moulins, 1894, 111,5 x 132,5 cm

Bazı görüşlere göre Lautrec’in eserlerinin sıklıkla konusu olan lezbiyenlik, dekadan görüşün kutsallaştırılan statükoya karşı muhalif fikirlerinin bir yansımasıdır. Lezbiyenlik, Verlaine ve Catulle Mendés’in yazılarından Rops ve de Feure’ün resimlerine kadar dekadan alt kültürün kendini ifade biçiminde ana rol oynamıştı.


Olympia, 1863, 130,5 x 190 cm

Dekadan kültürle yetişmiş Lautrec’in eserlerinde de bu ifade biçiminin etkileri açıkça görülmekte. Fakat dekadanlık, Üçüncü Cumhuriyet dönemi ve yoğun Fransız milliyetçiliğini harmanlayan burjuva değerlerine ironik bir karşıtlık içinde duran çok geniş yelpazedeki sosyalve psikolojik kalıplardan oluşuyordu. Lezbiyenlik la Belle Epoque döneminde toplum içerisinde kabul gören bir kavram değildi. Montmartre genelevleri tüm çalışanlarına yatak sağlayabilecek büyüklükte yerler değillerdi. Bu yüzden hayat kadınları yatağını bir başka hayat kadınıyla paylaşarak yaşamak zorunda kalıyordu. Bu durum resimden de anlaşıldığı üzere kadınlar arasında yakın dostluklara ve hatta romantik ilişkilere sebep olabiliyordu.


Le Lit, 1892, 53,5 x 70 cm

In Bed, 1892

In Bed, The Kiss tablosunun derinliği ve kendi çağdaşlarından ayrılan özelliği, ressamdan habersiz ve ilişkilerinin açığa çıkması durumunda toplum tarafından maruz kalacakları tutumu önemsemeyen çifti tüm gerçekliğiyle ve aralarındaki derin bağla ifade etmesidir. Çiftin birlikte paylaştıkları o an dışında hiçbir endişesi yoktur, yalnızca birbirlerine kapılmışlardır. Lautrec’in Moulin Rougetasvirleri sıklıkla neşe, ışıltı ve ihtişam betimlemeleriyle ünlü olsa da bu resim sık betimlemelerden uzakta, daha bohem, daha duygulu, daha kederli gözükür. Paris seks endüstrisinin bu zıt yönlerini başarıyla tasvir edebilmesi, Lautrec’in yeteneğinin ve perspektifinin genişliğinin bir kanıtıdır. Resim aslında oldukça erotik ve cinsel bir sahneyi anlatıyor olsa da pornografik veya irriteedici bir hissiyat uyandırmaz. Daha ziyade hassas ve dokunaklı bir manzara izletir. Lautrec, çifti aydınlatmak için kırmızı ve sarının canlı tonlarını, onları çevreleyen ortamı susturmak için de gri, mavi ve yeşilin koyu tonlarını tercih etmiştir. Lautrec hayatı boyunca birçok suluboya, baskı, poster, karakalem çizimleri hatta seramik ve vitray çalışmaları üretmiş olsa da In Bed, The Kiss diğer resimlerinde olduğu gibi karton üzerine yağlı boya biçiminde yapılmıştır.


Sanat Hukuku Enstitüsü

Direktör

Melih Karagöz



KAYNAKÇA




bottom of page