top of page
  • Yazarın fotoğrafıAv. Batuhan Umur Güzel

Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda Hukuki İşlemler ve Mirasla İntikal

Bu çalışmada Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku kapsamındaki “eser” üzerinde kişilerin hak sahibi olmasını sağlayan hukuki işlemlerin ve nihayet miras yoluyla intikalinin tabi olduğu kurallar, özellikle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu bakımından incelenmektedir.


I. GENEL OLARAK

Belirli bir hukuki sonucun gerçekleştirilmesine yönelik arzuyu açıklayan irade beyanına, hukuk düzeninin de bu beyanın içerdiği sonucu tanıması halinde bir hukuki işlemden bahsedilir.[1] Hukuk düzeni, bu beyanın sonucunu “hak” tesis etmek suretiyle tanır. Hak, bilindiği üzere hukuken korunan menfaatlerle bu menfaatleri korumayı sağlayan yetkilerden ibarettir. Hakkın kazanılması yollarından biri olan hukuki işlem ve inceleme konumuz bakımından yansımalarına geçmeden önce, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku’nun kendine özgü yapısı gereği ihtiva ettiği hakların hukuk sistematiği içerisindeki yerinin tespiti gerekir.


A. MUTLAK HAKLAR


a. Şahıs Üzerindeki Mutlak Haklar

Kişi üzerindeki mutlak haklar; her gerçek ve tüzel kişinin sahip olduğu, devredilemeyen, vazgeçilemeyen, hukuka veya ahlaka aykırı bir biçimde sınırlandırılamayan, mirasçılara geçemeyen genel haklardır. Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerin özel hukuktaki yansımasıdır. Bu haklar, kişinin bizzat kendi üzerindeki (kendine ilişkin) hakları olan kişilik hakkı ve aile hukukundan kaynaklanan velayet, vesayet gibi başkaları üzerindeki (başkalarına ilişkin) haklarından ibarettir. Kişilik hakkı, aynı zamanda malvarlığı haklarının karşıtı olarak şahısvarlığı haklarını da kapsamına alır. Fikir ve sanat eserleri üzerindeki manevi hakları da bu kapsamda değerlendirmek gerekir (FSEK m.14 vd.).


Bu bakımdan eser üzerindeki manevi haklar, gerek kişilik haklarına yapılan saldırıların korunması kapsamında gerekse eser sahibinin tarafı olduğu hukuki işlem aracılığıyla gerçekleştirilebilecek bir saldırıya karşı korunacaktır.


b. Eşya Üzerindeki Mutlak Haklar

Mutlak haklar içerisinde yer alan ayni haklar ise mülkiyet hakkı ve sınırlı ayni haklardan ibarettir. Genel itibariyle Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen ayni hakların Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku ile ilişkisi, eserin üzerinde somutlaştığı eşyadan ibarettir. “Eser” kavramı, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku’nun odağındaki kavram olup kanunda “Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” şeklinde tanımlanır (5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m.1/B). Kanunda sınırlı sayılan dört farklı eser kategorisine dâhil olmak şartıyla her nevi fikir ve sanat mahsulleri dış dünyaya harfler, kelimeler, şekiller, sesler ve benzeri araçlarla yansıma imkânı bulur.

Eserin dış dünyada algılanabilmesini sağlayan eşya üzerindeki haklar ise konumuz dışında olup genel itibariyle Eşya Hukuku kapsamında incelenir. Eser ile eserin dış dünyadaki yansımasını meydana getiren maddi araç arasındaki hukuki bağ ise yine hukuk düzeni tarafından belirlenmekle birlikte, “hakkın tükenmesi” olarak nitelenen bu kavram ve kurallar her bir fikri ve sınai hak bakımından özel düzenlemelere tabidir. Burada, fikir ve sanat eserleri bakımından yayma hakkı (FSEK m.23/2) dışındaki diğer mali hakların tükenmeyeceğine değinmekle yetiniyoruz.


c. Fikri ve Sınai Haklar

Fikri mülkiyet hakları, hukukun diğer alanlarından farklı ve kendine özgü (sui generis) niteliklere sahiptir. Fikri mülkiyetin özellikleri dikkate alınmaksızın, klasik hukuk mantığıyla bu alanda yaşanan hukuki problemlere çözüm üretilemez.[2] Hukuk sistemi içerisinde farklı esaslar kapsamında düzenlenme ihtiyacı karşısında fikri hakların hukuk sistematiğindeki yeri sui generis bir mutlak hak statüsüdür. Dolayısıyla herkese karşı ileri sürülebilen bu haklar üzerindeki tasarruf yetkisi de sahip olduğu özel statü gereği ayrık düzenlemelere konu olmaktadır. Eser üzerindeki mali hakları da bu kapsamda değerlendirmek gerekir (FSEK m.20 vd.).


B. HAKLARIN KAZANILMASI VE HUKUKİ İŞLEM


a. Hakların Kazanılması

Hukuk sistemi içerisinde bir hak ancak üç farklı yolla kazanılabilir. Bunlar; hakkın aslen kazanılması, devren kazanılması ve tesisen kazanılmasıdır. Şüphesiz yaratılan bir eser üzerindeki haklar, sahibi tarafından aslen kazanılır (FSEK m.8). Aslen kazanma, bir başka kişinin iradesine dayanmaksızın, hakların bir hukuki olay veya hukuki fiil neticesinde kazanılması olarak ifade edilebilir. Burada önemli olan, daha önce bir başka kişinin hak sahibi olup olmamasının sonucu değiştirmeyeceğidir. Buradaki hukuki fiil, bir haksız fiil olabileceği gibi esere vücut veren bir maddi fiil de olabilecektir.


Hak sahibi olmanın bir başka yolu da devren kazanmadır. Burada, hâlihazırda mevcut bir hak sahibinden, onun iradesine dayanarak elde edilen bir hak söz konusudur. Devren kazanma kural olarak hukuki işlemle (tasarruf işlemi) mümkündür.


b. Hukuki İşlem

Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku’nun kendine özgü düzenlemelerine geçmeden önce, hakkın kazanılması yollarından biri olan hukuki işlemin kurucu unsurlarına ve geçerlilik şartlarına kısaca değinmek gerekir. Kişi davranışı sonucu gerçekleşen “hukuki bir fiil” olarak hukuki işlem, bir tür hukuka uygun irade beyanıdır. Kanunkoyucu, bir hukuki işlemin etkili olabilmesi ve hüküm ifade edebilmesi için ayrıca bazı şartlar arayabilir. Bu şartlar “geçerlilik şartları” olarak adlandırılmakla birlikte bu şartların yokluğunda bir hukuki işlemin “geçersizliğinden” bahsedilir. Dolayısıyla 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yer alan her bir geçerlilik şartının, eseri konu alan bir hukuki işlemde var olup olmadığı özellikle incelenmelidir.


II. FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNUNDA YER ALAN DÜZENLEMELER


A. GENEL OLARAK

Yukarıda belirttiğimiz üzere bir eser üzerindeki haklar, sahibi tarafından aslen kazanılır. Bir eserin sahibi ise kanunda o eseri meydana getiren kişi olarak düzenlenmiştir (FSEK m.8/1). Dolayısıyla eser sahipliği bir maddi fiil sonucu meydana gelmekle ipso iure elde edilir. Bu sebeple kanun hükmü gereği eser sahipliğinin hukuki işleme konu olması yahut miras yoluyla intikali söz konusu değildir.


Eser üzerindeki manevi hakların da (FSEK m.14 vd.) devredilmesi, feragat edilmesi yahut hukuki bir işlemle sınırlanması söz konusu değildir. Manevi hakların, şahıs üzerindeki mutlak haklar arasında yer aldığına yukarıda değinmiştik. Dolayısıyla kanun, kişinin kendisine karşı dahi koruduğu şahsiyet haklarının devrine yahut bir hukuki işlemle sınırlanmasına müsaade etmemiştir. Zira manevi haklar, eser sahibinin eserle olan ekonomik ve mali nitelikte olmayan bağlarına ilişkin haklarıdır. Bu sebeple hak sahibine ekonomik ve mali getirisi olan hukuksal işlemlere konu olamazlar.[3]


Burada dikkat edilmesi gereken husus ise her ne kadar devredilemese de bazı manevi hakların kullanma yetkisinin üçüncü kişilere verilebilmesi, yani hukuki işlemlere konu edilebilmesidir. Yine mali hakları devralan kişinin, kamuya sunma yetkisine de sahip olduğu kabul edilir.


Manevi hakların bir hukuki işleme konu olması mümkün olmasa da, bu hakların kullanma yetkisi üçüncü kişilere devredilebilir. FSEK hükümleri, manevi hakları kullanma yetkisine sahip kişilerin, eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyette bir kullanımını yahut eserin mahiyet ve hususiyetini bozan değiştirilmeleri menetme yetkisini eser sahibine tanımaktadır. Yine kanun, eser sahibinin ölümünden sonra hangi manevi hakkın kimler tarafından kullanılabileceğini de düzenlemiştir (FSEK m. 19).


Burada eser sahibinin, eser üzerinde tanınan mali haklarının devri, özellikle mali hakların hukuki işlem ve miras yoluyla intikali ile ilgili kurallar açıklanacaktır. Mali hakların hukuki işlemlere ve mirasa konu olması, eser sahibinin genellikle eserini geniş kitlelere ulaştırabilecek, ekonomik olarak değerlendirebilecek altyapıya sahip olmaması bakımından önemlidir. Sınırlı sayıda tanınan mali hakların eser sahibi tarafından devri yoluyla bu tehlikelerin önüne geçilebilmektedir.[4]


B. HUKUKİ İŞLEMLER BAKIMINDAN

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun “Sözleşme ve Tasarruflar” başlıklı dördüncü bölümü (madde 48 ilâ 65) hükümleri, eser üzerindeki mali hakların hukuki işlem veya mirasla intikaline ilişkin özel düzenlemeler içerir. Her ne kadar FSEK m.48/1 ve m.48/2 hükümleri yoluyla eser üzerindeki mali hakların ve bu hakların kullanımının devrinin mümkün olduğu düzenlenmişse de mali hakların devri konusunda istisnai hükümle düzenleme getirilmediği takdirde, genel kural ve devir engellerine dair hükümler geçerliliğini korur. Dolayısıyla şahısvarlığı hakkı kapsamında olmayan bir hak, kural olarak devredilebilir niteliği haizdir. Devir engelleri ise kanundan, tarafların iradelerinden yahut hakkın içeriğinin niteliğinden kaynaklanabilir.


Hukukumuzda bir hakkın devri süreci, taahhüt-tasarruf işlemi olarak iki aşamalıdır. FSEK m.48/3 hükmü, tasarruf işlemini “henüz vücuda getirilmemiş veya tamamlanacak olan” eser bakımından sınırlandırmıştır. Buna göre henüz vücuda getirilmemiş veya tamamlanacak olan bir eser üzerinde gerçekleştirilecek tasarruf işlemi kesin olarak hükümsüzdür. Eser üzerindeki taahhüt işlemleri bakımından ise eser sahibinin ileride vücuda getireceği eserlere ilişkin taahhüt işleminin, taraflardan her biri tarafından ihbar tarihinden bir yıl sonra hüküm ifade etmek üzere feshedilebileceği hükmüne yer verilmiştir (FSEK m.50/2). Yine belli şartlarda taahhüt işleminin kendiliğinden münfesih bir hal alacağı ayrıca düzenlenmiştir (FSEK m.50/3).


Bazı tasarruf işlemlerinin geçerliliği, tasarruf işleminin yapılmasına sebep olan hukuki ilişkinin, temel teşkil eden taahhüt işleminin varlığı şartına bağlıdır. Tasarruf işleminin diğer yüzü niteliğinde ifade edebileceğimiz kazandırıcı işlemlerin konusunu oluşturan kazandırmanın genel olarak sebebe bağlı olduğunu düşündüğümüzde kural olarak fikri hakların da sebebe bağlı hukuki işlem olduğuna dair peşin bir kanaate sahip olmanın önünde bir engel yoktur. Bu husus doktrinde oldukça tartışmalıdır. Bir görüşe göre, mali hakkın devrinin alacağın temliki gibi sebepten soyut bir tasarruf işlemdir. Bu görüşü destekleyen bir husus ise FSEK m.53 hükmüdür. Hükme göre mali hakkı devreden veya lisans veren, devralana karşı mali hakkın varlığını alacağın temliki hükümlerine göre (TBK m.183 vd.) ileri sürebilecektir. Bu görüş taraftarları alacağın temlikinin sebepten soyut bir hukuki işlem olduğu kabulüne dayanmaktadır. Buna karşılık diğer bir görüşe göre ise alacağın temliki sebebe bağlıdır. Kaldı ki sebepten soyutluğun kabulü eser sahibinin değil, hakkı devralanın yararınadır ve bu durum eser sahibi lehine yorum prensibi ile uyuşmamaktadır.[5]


Kanunun “Asli iktisap” kenar başlıklı m.48 ve “Devren iktisap” kenar başlıklı m.49 hükümlerini, hakkın kazanılmasının bir şekli olarak aslen ve devren iktisap terimleri kapsamında değerlendirmemek gerekir. Teknik olarak aslen iktisap, bir başkasının iradesine dayanmaksızın elde edilen hak iken devren iktisap ise mevcut hak sahibinden ve onun iradesine dayanarak elde edilen haktır. FSEK anlamında ise eser sahibi veya mirasçılarından mali hak devralmak/lisans almak aslen iktisap olarak adlandırılmakta iken, eser sahibi veya mirasçıları dışındaki mali hak/lisans sahibinden bir mali hak/lisans almak ise devren iktisap olarak tanımlanmıştır. Bu terimler FSEK sistematiği içerisinde değerlendirilmeli ve devren kazanma durumunda da eser sahibi veya mirasçılarının yazılı izni gerektiği unutulmamalıdır. İşleme hakkının devrinde ise devren kazanan kişinin bizzat kendisi de eser sahibi veya mirasçıları tarafından onaylanmalıdır (FSEK m.49).


Mali hakların devri her ne kadar kural olarak her zaman mümkünse de, kanun koyucu, sınırlı sayıdaki mali hakların sayı veya kapsamının genişletilebilecek olması ihtimaline karşı, bu haklardan önceden feragat yahut devretmeyi öngören sözleşmeleri geçersiz saymıştır. Dolayısıyla bir mali hakkın kullanımı yahut devrini konu alan bir sözleşmede, kanun koyucunun sonradan tanıyacağı bir mali hakkın da devredilmiş sayılacağına ilişkin hükümler, kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşacaktır.


Devir, bir hak üzerinde üçüncü bir kişinin iradesinden bağımsız olarak hukuki işlemlere girişebilme imkânı verir. Ancak mali hakkı devralan, kanun gereği bu hakkı yeniden bir hukuki işleme konu etmek isterse yani bir üçüncü kişinin “devren iktisabı” söz konusu olacaksa, eser sahibi veya mirasçılarının ilk devirden sonraki devirlere de yazılı muvafakati gerekecektir (FSEK m.49). Yine eser sahibi, şeref ve itibarını zedeleyecek mahiyette bir kullanım yahut eserin mahiyet ve hususiyetini bozan değiştirilmeler halinde müdahale imkânına sahiptir (FSEK m.14/3, m.16/3).


Mali hakkın devri halinde, bu hakkı korumaya yönelik tüm hukuki imkânlar devralan tarafından da kullanılabilir. Devralanın mali haklarının ihlali bizzat eser sahibi veya mirasçıları tarafından gerçekleştirilse dahi devralanın mali hakları himaye görür.


Fikir ve sanat eserleri üzerindeki hukuki işlemler yalnızca eser üzerindeki bir veya birden fazla hakkın ivazlı/ivazsız bir şekilde devrine yönelik olmak zorunda da değildir. Kanunun “ruhsat” olarak adlandırdığı (FSEK m.56), mali hakların salt kullanma yetkisinin tahsisi yoluyla “lisanslanması” da mümkündür. FSEK m.56 ikili bir ayrıma giderek basit ve tam lisansı “Ruhsat; mali hak sahibinin başkalarına da aynı ruhsatı vermesine mani değilse (basit ruhsat), yalnız bir kimseye mahsus olduğu takdirde (tam ruhsat) tır.” şeklinde düzenlemiştir. Basit lisans halinde mali hak sahibi, başkalarına da basit lisanslar verebilecek iken, tam lisans veren hak sahibi, artık başkalarına ne basit ne de tam lisans verebilecektir.[6] Yine burada da mali hakkın lisans sahibi, kanun gereği bu hakkı yeniden lisanslamak isterse yani bir üçüncü kişinin “devren iktisabı” söz konusu olacaksa, eser sahibi veya mirasçılarının sonraki lisans anlaşmasına da yazılı muvafakati gerekecektir (FSEK m.49).


Genel olarak bütün hukuki işlemlerde aranan geçerlilik şartları yanında kanun, kimi özel durumlara yönelik birtakım ek geçerlilik koşulları da öngörebilir. Geçerlilik şekli de bunlardan biridir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu da m.52 hükmünde “Mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.” şeklinde sözleşme hürriyetini adi yazılı şekil şartı getirerek sınırlandırmıştır. Yine FSEK m.20 hükmü, mali haklardan birinin tasarrufu ve kullanılmasının diğerine tesir etmeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Söz konusu şarta uyulmaması durumunda kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşı karşıya kalınacaktır. Dolayısıyla kanunda sınırlı sayılan mali hakların her birinin sözleşmede tek tek ve ayrıca yazılması gerekir.


Geçerlilik şekli olarak yazılı şekil şartının istisnası ise güzel sanat eserleri yönünden FSEK m.57/2’de yer bulmaktadır. Buna göre “Bir güzel sanat eseri üzerinde çoğaltma hakkını haiz olan bir kimseden kalıp ve sair çoğaltma aletlerinin zilyetliğini iktisap eden kimse, aksi kararlaştırılmamışsa, çoğaltma hakkını da iktisap etmiş sayılır.” şeklinde bir adi karineye yer verilmiş olmakla zilyetliğe bağlanan hukuki görüntü, sözleşmede ayrıca ve açıkça yazılmasa dahi “çoğaltma” hakkının devrine/lisanslanmasına imkân vermektedir.

B. MİRAS YOLUYLA İNTİKAL BAKIMINDAN


a. Manevi Haklar Bakımından

Kanunun 64 ve 65.maddelerinde düzenlenen intikal hükümleri yalnızca mali haklar bakımından geçerlidir. Ancak Kılıçoğlu’na göre, bu hükümden manevi hakların miras yoluyla intikal edemeyeceği kanısına varılmamalıdır. Kanundaki ifade, yalnızca mali hakların miras yoluyla terekeye dâhil olabilen haklar olduğunu anlatmaya yöneliktir. Manevi haklar, ekonomik ve mali değeri olmayan haklar olduğundan, terekeye dâhil edilmezler ancak bu, manevi hakları kullanma yetkisinin miras yoluyla intikal etmeyeceği anlamına gelmez.[7]


Eser üzerindeki manevi haklar hukuki işleme konu olamayacağı gibi mirasla intikale de konu olamayacaktır ancak kanunda sınırlı olarak belirtilen hallerde yine kanunun belirlediği kişilerce manevi hakkın eser sahibinin ölümünden sonra da kullanılabilmesi imkânı düzenlenmiştir (FSEK m.19).


Bir eserin umuma arzedilip edilmemesini, yayımlanma zamanını ve tarzını tayin (FSEK m.14/1) ve eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak umuma arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti (FSEK m.15/1) münhasıran eser sahibine ait olmakla birlikte, manevi hak niteliğini haiz bu hakların kullanılış tarzı eser sahibi tarafından tespit edilmemişse veya bu tespiti gerçekleştirecek kişi belirlenmemişse, eser sahibinin ölümünden sonra sırasıyla vasiyeti tenfiz memuru, tayin edilmemişse sağ kalan eş ile çocukları ve atanmış mirasçıları, ana-baba ve kardeşleri tarafından kullanılmaları mümkündür. Yine bu kimseler tarafından, eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl içinde FSEK m.14/3, m.15/3 ve m.16/3’de tanınan haklar kullanılabilecektir.


Kanun, FSEK m.14/3, m.15/3 ve m.16/3’de tanınan manevi hakların, belli şartların varlığı halinde eser sahibinden veya halefinden mali bir hak iktisap eden kimse tarafından, meşru bir menfaati bulunduğunu ispatlaması koşuluyla kullanılabileceğini de düzenlemiştir (FSEK m.19/3). Nihayet manevi hakkı kullanma salahiyeti olan kimse kalmaması veya olanların da bu haklarını kullanmamaları durumunda veya 70 yıllık sürenin dolmasıyla, eserin memleketin kültürü bakımından önemli görülmesi şartıyla FSEK m.14/3, m.15/3 ve m.16/3’de tanınan manevi hakların ilgili bakanlık tarafından da kullanılabileceği hüküm altına alınmıştır.


b. Mali Haklar Bakımından

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda tanınan mali hakların miras yoluyla intikali mümkün olduğu gibi ölüme bağlı tasarruflara konu olması da mümkündür (FSEK m.63/1,2) zira mali haklar, para ile ölçülmesi mümkün olan, ekonomik ve mali değeri olan haklardır.[8] Bu konuda Medeni Kanun’un ilgili hükümleri uygulama alanı bulacak olup Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu müşterek (iştirak halinde, elbirliği ile) eser sahiplerinden birinin ölmesi durumunda intikalin hangi usulde gerçekleşeceğini özel olarak düzenlemiştir.


Elbirliği ile eser sahiplerinden birinin (FSEK m.10) eserin tamamlanmasından veya alenileşmesinden önce ölmesi durumunda, müteveffa eser sahibinin hissesi, diğer elbirliği ile eser sahiplerinin arasında paylaştırılır. Müteveffa eser sahibinin mirasçıları ise, diğer elbirliği ile eser sahiplerinden “münasip bir bedel” talep etme hakkına sahiptir. Bedelin tayininde uyuşmazlık durumunda nihayet mahkeme tarafından belirlenmesi söz konusu olacaktır (FSEK m.64/1).


Elbirliği ile eser sahiplerinden birinin, eserin alenileşmesinden sonra ölmesi durumunda ise diğer eser sahipleri, elbirliği ortaklığını müteveffa eser sahibinin mirasçılarıyla devam ettirip ettirmemek hususunda seçim hakkına sahiptirler (FSEK m.64/2). Mirasçılarla devam etmeye karar vermeleri halinde mirasçılardan hakların kullanılması hususunda bir temsilci tayin etmelerini isteyebilir. Mirasçılarla devam etmemeye karar vermeleri halinde ise FSEK m.64/1 hükümleri uygulanacaktır.


Sanat Hukuku Enstitüsü

Proje Direktörü

Av. Batuhan Umur Güzel


KAYNAKÇA [1] Dural/Sarı, Türk Özel Hukuku Cilt-I, sh.195 [2] Suluk/Karasu/Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, sh.1 [3] Ahmet M. KILIÇOĞLU, Fikri Haklar, sh. 243 [4] Suluk/Karasu/Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, sh.114 [5] ATEŞ, Mustafa, Fikri Haklarla İlgili Hukuki İşlemler, sh.186 vd. [6] Suluk/Karasu/Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, sh.119 [7] Ahmet M. KILIÇOĞLU, Fikri Haklar, sh. 244 [8] Ahmet M. KILIÇOĞLU, Fikri Haklar, sh. 379

bottom of page