
‘’Kişinin tam kendine yöneleceği bir gün bu: güneşin, hoşgörüden uzak bir yargı gibi yaratıklar üstüne saçtığı bu soğuk aydınlıklar gözlerimden giriyorlar içime, solgun bir ışıkla aydınlanıyorum içimde.’’
Kışın her şey kendi aydınlığına sahiptir. Kargaşa yoktur, dağınıklık yoktur.
‘’Günün güzel geçeceğini muştulayan usul bir sis ve sevimli bir güneş var. ‘’
Her yerin karla kaplı olması insanı sakinleştirir. Bir şeyler artık geçmiş, her şeyin üstü kapanmıştır. Bu, nedense duygulara ulaşmayı kolaylaştırır.
‘’Geçmişe akmak için salıveriyorum kendimi.’’
Karın altında ne kaldığının artık bir önemi yoktur. Bunu taklit ederiz. Yaşar, hisseder, üzerini örter; ama saklarız.
Güneşin hafifçe tenimize değmesi böyle zamanlarda daha güzel olur, umut etmeyi kolaylaştırır. Bir şeyleri umuda yoracağımız bir gündeyizdir.
‘’O güneş ve mavi gök yalnızca bir yanılgıydı. Belki yüzüncü kezdir kurtulamıyorum yanılgılardan. Anılar şeytanın kesesindeki altın sikkelere benziyor.’’
Fark etmek, yüzleşmek, sonlandırmak, yinelemek. Hepsi içimizde bir şeye vedadır. O duyguya veda, o zorluklara veda, o insana veda. Hepsine bir yer ayırırız. Artık bunu kabullendiğimiz de bir yer vardır. Güneş, bugün bize şefkat gösterir gibi ışır.
İşte burası kendimizi suçlamadığımız bir yer. Ruhumuzun zorlanmadığı bir yer.
‘’Bulantı, orda, sarı ışıkta kaldı. Mutluyum: bu soğuk öylesine temiz, öylesine temiz ki bu gece: ben, kendim de, buzlu bir hava dalgası değil miyim? Ne kanım var, ne lenfam, ne de etim. Bu uzun kanal içinde öteki soluk ışığa doğru akıyorum. Soğuktan başka bir şey değilim.’’
Jean Paul Sartre, Bulantı
Sanat Hukuku Enstitüsü
Proje Direktörü
Stj. Av. Gamze Elif Okşaş
Comments