top of page
  • Yazarın fotoğrafıAv. İlke Işıkçı

Türkiye'de Telif Haklarının Tarihsel Gelişimi ve Telif Hakkı İhlali

GİRİŞ

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran düşünme eylemi, şüphesiz ki insan zihninin en özel işlevlerinden biridir. Düşünme eylemi çerçevesinde oluşturulan düşünceler ise soyut bir kavramın yahut nesnenin insan zihninde gerçekleşen faaliyetleridir. Dolayısıyla insanoğluna özel olan bu yetenek, çağlar boyunca insanoğlunun düşünce üretmesini sağlamıştır. Bu anlamda insanoğlunun düşünce üretmesinden doğan düşünce özgürlüğü ise yüzyıllar boyunca birçok evrelerden geçmiştir. Bunun en belirgin örnekleri kütüphaneler, matbaalar, fikir ve sanat eserleri çerçevesinde yürürlüğe konmuş ulusal ve uluslararası düzenlemelerdir.


Günümüzde birçok ülke fikri mülkiyet alanında fikri hakları koruyan birçok yasal düzenlemeye sahiptir. Fikri mülkiyetin dar anlamını ifade eden telif haklarının devletlerin ulusal mevzuatlarında yasalaşıp günümüzdeki halini alması ise yakın bir tarihe rastlamaktadır. İnsanoğlunun ilk çağlardan bu yana düşünce ve eser ürettiği düşünüldüğünde, bu düşünce ve eserlerin uzun yüzyıllar boyunca korumasız bir şekilde oluşturulduğu ortadadır. Gelinen aşamada ise fikri mülkiyet alanı halen gelişmekte olan ve çağımızın getirdiği sosyal ve teknolojik değişimlerle dönüşüme uğramakta olan bir alandır.


Bu çalışmada ise telif hakları üzerine uluslararası alanda yapılan çalışmalardan ziyade, Türkiye’de de yeni bir çalışma alanı sayılabilecek olan telif haklarının tarihsel olarak gelişimine, tarihsel süreç içerisinde getirilmiş olan yasal düzenlemelere ve telif hakkı ihlali nedir kısaca değinilecektir.

1.Türkiye’de Telif Haklarının Tarihsel Gelişimi

Telif hakkı (copyright), Latincede kopya (copia), İngilizce’de çokluk, bol (plenty) anlamından gelmektedir. Telif hakkı, çoğaltma hakkı ve kopyalama demektir. Bu diğer bir anlamıyla, insanın zihni çabasıyla üretmiş olduğu edebi ya da sanat eserlerini çoğaltması hakkıdır. Ülkemizde ise TDK’ya göre, genel olarak yazarın eseri üzerindeki hakkını temsil eden telif kelimesinin çeşitli anlam ve açıklamaları bulunmaktadır. Bunlar Bunlar: "1.Uzlaştırma, 2. Kitap yazma, 3.Telif ve 4. Yazarın kendisinin kaleme aldığı" şeklinde sıralanmakta, yine bu kavramın ilişkili olduğu müellif kelimesi için yazar denmesi nedeniyle telif için yazarın hakkı ifade edilmektedir.

Fikri haklara ilişkin yasal sayılabilecek ilk düzenlemelerin, matbaanın icadıyla başladığını söylemek mümkündür. Bu nedenle, matbaanın icadı, fikri hakların gelişimi açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilmekte olup matbaanın icadıyla birlikte, eserler, sayısız olarak çoğaltılmaya başlamış, bu yolla kazanç elde eden müteşebbis bir sınıf doğmuş ve bunun sonucu olarak da fikri haklar alanında hukuki koruma ihtiyacı doğmuştur. Fikri haklar alanındaki ilk düzenlemeler, idari otoritelerin emirleri ile verilen basım imtiyazları şeklinde ortaya çıkmış ancak imtiyazlar giderek yayınevi mülkiyeti denilen ve eser sahibinin hakkını bertaraf eden bir aşamaya ulaşmıştır. Eser sahiplerini koruyan ilk kanun, İngiliz Parlamentosu tarafından 1709’da kabul edilen “Kraliçe Anne Kanunu” (The Statute of Anne) adını taşıyan kanundur.


Geniş anlamıyla fikri mülkiyet haklarını oluşturan marka, patent, tasarım gibi sınai hakların doğuşu ise “Sanayi Devrimi” ile ilişkilendirilmiş bu anlamda devletlerin ekonomik ve sosyal kaygılarla bilim ve teknolojiyle daha içe içe olmasına neden olmuş ve dolayısıyla fikri hakların korunması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.


Toplumlar, gelişmişliklerinin en belirgin unsurlarından biri olan düşünce özgürlüğü sayesinde, daha çok ve daha özgün eserler üretmekte ve buna değer vermekte, dolayısıyla ait olunan toplumun maddi ve manevi anlamda diğer toplumlardan onları ayıran ve toplumların hızlı gelişmesine katkıda bulunan bir gelişmişlik göstergesi olarak belirmektedir. Günümüzde de gelişmiş toplumları, gelişmemiş yahut az gelişmiş toplumlardan ayıran düşünce ifade edebilme özgürlüğü, demokratik toplumların anayasalarında yazılı olarak güvence altına alınmıştır. 1982 Anayasası’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünün özellikle 25 ve 26’ncı maddelerinde sırasıyla “Düşünce ve kanaat hürriyeti” ve “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” adı altında ifade edilmek suretiyle düşünce özgürlüğü ve devamında yer alan “Bilim ve sanat hürriyeti” başlıklı 27’ nci maddesi ile de fikri mülkiyet konusunda bireylere güvence sağlanmıştır.


Türkiye’de ise matbaanın yaklaşık icat edilmesinden 300 yıl sonra (1727) topraklarımıza girmesiyle bu anlamda Batı’da yaşanan gelişmeler gecikmeli bir şekilde takip edilmiştir. Osmanlı döneminde telif hakkıyla ilgili gerçek anlamda ilk hukuki düzenleme 1857 tarihli Telif Nizamnamesi’yle ortaya çıkmıştır. Bu Nizamname, basılan eser nüshaları tükenene kadar basımcıya eser üzerinde elinde bulundurma hakkı (zilyetlik), yazara da hayat boyu imtiyaz tanınmaktaydı. 1857 tarihli Telif Nizamnâmesi’nden sonra telif haklarına dair ikinci önemli mevzuat düzenlemesi 1910 tarihli Hakk-ı Telîf Kânûnu’dur. Kırk iki maddeden oluşan bu kanun ile ilk kez telif hakkı kavramının tanımına vurgu yapılmıştır. Hakk-ı Telîf Kânûnu ile her türlü kitaba ek olarak, resim, heykel, plan, harita, mimari projeler, coğrafya ve topoğrafyaya ait tasarımlar gibi eserler de yasal güvenceye kavuşmuştur. Bunun yanı sıra kitapların basılması, tercüme edilmesi, pazarlanması gibi telif hakkı konuları kabul edilmiş ve kanun ile birden fazla kişinin birlikte eser sahibi olabileceği hususu ile telif hakkına konu eserlerin kullanımı için hak sahiplerinden izin alınması ve hak sahiplerinin hayatta olmaması halinde mirasçılarından izin alınması gibi konular da bu kanunda düzenlenmiştir.


Ülkemizde gerçek anlamda ilk fikir ve sanat eserleri kanunu olan “Hakkı Telif Kanunu” 8 Mayıs 1910 tarihinde çıkarılmıştır. Hakkı Telif Kanunu ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın talebi ve İstanbul Hukuk Fakültesi’nin de talimatı üzerine, Prof. Hirsch tarafından hazırlanan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yürürlük tarihi olan 1 Ocak 1952 tarihine kadar yürürlükte kalarak, Türk kültür ve sanat yaşamını belirleyecek olan bir kanun olarak yürürlüğe konulmuş ve Kanunun 14 üncü maddesi ile çeviri bütünüyle serbest bırakılmıştır.


Gerek 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu gerekse Türkiye’nin 1886 Bern Sözleşmesi’nin 1948 belgesine katılmasını gerçekleştiren 5777 sayılı kanun, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1952 tarihine kadar uluslararası alandaki gelişime uzak kalmıştır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ise Profesör Ernst Hirsch tarafından hazırlanmış ve 1952 yılında yürürlüğe girmiştir. 1952’de yürürlüğe giren 5846 sayılı kanun ise 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2007 ve 2008 yıllarında değişikliğe uğramıştır.


5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun düzenleme alanı ve içeriği ise “Eser, Eser Sahibi, Eser Sahibinin Hakları, Koruma Süreleri, Eser Sahibinin Haklarına İlişkin İstisnalar ve Kısıtlamalar, Meslek Birlikleri, Hakların Devri, Bağlantı Haklar, İhlal ve Yaptırımlar” şeklinde telif haklarının temel unsurlarını düzenlemektedir.


1877 yılında yürürlüğe giren “Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi” telif hakları ve uygulamaları ile ilgili yapılan ilk uluslararası sözleşmedir. Türkiye’de uluslararası antlaşmalara katılıma ilişkin süreç ise cumhuriyet döneminde Lozan’a ek Ticaret Sözleşmesi’nde Türkiye’nin sınai, edebi ve artistik mülkiyetin korunmasıyla ilgili milletlerarası antlaşmalara 12 ay içinde katılması öngörülmüşse de Türkiye çeviri eserler olan ihtiyacından dem vurarak konuya çekinceli yaklaşmış ve sözleşmeye taraf olan diğer ülkelerin itirazı üzerine Türkiye’nin sözleşmeye katılması mümkün olmamıştır. Türkiye Bern Birliği’ne 1951’de taraf olmuş ve sözleşmeyi 1955 yılında kabul etmiştir. Bern Sözleşmesi’ne katılım hazırlığının yapıldığı süreçte Hakkı Telif Kanunu’nun ihtiyaçlara cevap veremediği daha iyi anlaşılmış, Bern Sözleşmesi’nin hükümlerine uyumlu bir kanunun çıkarılması gereği ortaya çıkmıştır.


2. Telif Hakkı

Telif hakkı bir kişi ve kişilerin her çeşit fikri emeği ile meydana getirdiği bilgi, düşünce, sanat eseri ve ürününün kopyalanması veya kullanılması ile ilgili hukuken sağlanan haklara denir. Telif hakkı kendiliğinden doğar ve tescile gerek yoktur. Fakat eser sahibi isteğe bağlı olarak kayıt ve tescil yaptırabilir. Telif hakkı, özgün yaratıcıların eserlerinin orijinalliğini koruyan bir tür fikri mülkiyettir. Bu hakkın içerisine tablolar, fotoğraflar, kitaplar, müzikler, videolar, filmler, mimari eserler, heykeller girebilmektedir. Bu hak, özgün yaratıcıların hukuki olarak korunmaları açısından oldukça önemlidir.


Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, eser sahibinin manevi ve mali haklarına karşı tecavüzlerde;

  • Ceza davaları

  • Hukuk davaları olmak üzere temel olarak iki farklı başvuru yolu öngörmüştür.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yer alan hukuk davaları da dörde ayrılabilir;

  • Tecavüzün ref’i (giderimi) davası: var olan ve halen devam etmekte olan bir tecavüze karşı, tecavüzün sona erdirilmesi talebiyle açılan davadır.

  • Tecavüzün meni (önlenmesi) davası: henüz gerçekleşmemiş fakat gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bir tecavüzün önlenmesi talep edilmektedir.

  • Tespit Davası: Eser üzerindeki mali ve manevi hakların ihlalinin bulunup bulunmadığı yönünde hukuki yararı olan herkes genel hükümler uyarınca tespit davası açabilir. Dava sonunda verilen tespit kararı, davanın tarafları bakımından kesin hüküm ifade eder.

  • Maddi ve manevi tazminat davasıdır.

Telif hakkı, temel olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve 5846 sayılı kanunun 13.maddesi esas alınarak hazırlanan Fikir ve Sanat Eserlerinin Kayıt ve Tescili Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre korumaktadır. Telif hakkının ilgili kanun kapsamında korunabilmesi ve telif haklarının ihlali halinde hak sahibine birtakım yetkiler tanıyabilmesi için olarak kâğıt, tablo gibi cismani varlıkta görünüm kazanmalıdır. Telif hakkı fikri ürünün somutlaşmasıyla birlikte doğan bir hak olmakla birlikte bilgisayar oyun üretiminde, sinema ve müzik eserlerinde hakkın kullanımı için tescil zorunlu kılınmıştır.


3. Telif Hakkı İhlali

Telif hakkı eser sahibinin izni ve bilgisi dışında, eserinin kopyalanması, dağıtılması, çoğaltılması ya da bazı çalışmalarda kullanılması telif hakkı ihlali olarak tanımlanmaktadır. Cezai hükümler içeren FSEK’in 71, 72 ve 81’inci maddeleri sırasıyla “Manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz”, “Koruyucu programları etkisiz kılmaya yönelik hazırlık hareketleri” ve “Haklara tecavüzün önlenmesi” şeklindedir. FSEK 71. Maddesinde ise telif hakkı ihlalleri halinde başvurulacak cezai hükümlere yer verilmiştir. Buna göre;

  1. Eser sahibinden izinsiz olarak eserin umuma arzedilmesi ve yayımlanması halinde ihlali gerçekleştiren kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunmaktadır.

  2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunmaktadır. Bu fiil dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenirse altı aydan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunmaktadır.

  3. Bir eserden kaynak göstermeden iktibasta bulunan kişi hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunmaktadır.

  4. Hak sahibi kişilerin izni olmadan, aleni olmamış bir eserin içeriği hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır.

  5. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı nitelikte kaynak gösteren kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılmaktadır.

  6. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı, tanınmış bir başkasının adını kullanarak çoğaltan, dağıtan, yayan veya yayımlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılmaktadır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 71’inci maddesinde düzenlenen mali haklara karşı suçlar genel olarak, hukuka aykırı olarak işlenen ya da çoğaltılan eserleri satışa arz etme, satma, kiralama, ya da ödünç verme, ithal etme, ihraç etme, satın alma vs. gibi suçların (FSEK md.71/1-1) işlenmesi suretiyle yapılan ihlallerdir. Yine bu maddede geçen bağlantılı haklara karşı işlenen suçlar ise, icra, fonogram ya da yapımı hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın işleme, temsil etme, çoğaltma, dağıtma suçları (FSEK md.71/1-1) ile icra, fonogram ya da yapımı tanınmış birinin adını kullanarak çoğaltma, dağıtma, yayma ve yayımlama suçu (FSEK md.71/1-6) olarak yer almaktadır.


Mezkûr Kanunun “Koruyucu programları etkisiz kılmaya yönelik hazırlık hareketleri” başlıklı 72’nci maddesinde geçen suç, bir bilgisayar programının hukuka aykırı olarak çoğaltılmasının önüne geçmek amacıyla oluşturulmuş ilave programları etkisiz kılmaya yönelik program veya teknik donanımları üretme, satışa sunma, satma ya da kişisel kullanım amacı haricinde elinde bulundurmadır. 5846 sayılı Kanun’un yine cezai hükümler içeren “Haklara tecavüzün önlenmesi”ne dair hükümlerin ihlali konulu 81’inci maddesi neredeyse tümüyle bandrol yükümlülüğünü ifade etmekte olup, maddede, bu yükümlülüğü gereği gibi ya da hiçbir şekilde yerine getirmemenin cezası belirtilmektedir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun bu maddesi ile hem genel olarak eser sahiplerinin hem de kamu düzeninin korunması amaçlanmaktadır.

Telif hakkı ihlali halinde başvurulabilecek hukuk davaları ise FSEK. 68 madde hükmüne göre izni alınmamış eser sahibi sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilecektir. Yukarıda da açıklandığı üzere tecavüzün men’i davası ve tazminat davaları izlenebilir hukuk davası yollarındandır.


SONUÇ

İnsanoğlunun zihinsel faaliyetleri sonucunda bilgi birikimiyle oluşturduğu eserler daha sonrasında üzerinde koruma talebinde bulunabileceği bir durum haline gelmiştir. Zihinsel faaliyet sonucunda oluşturulan bu eserler, eser sahiplerinin ortaya çıkardığı ve yasalarda da belirtilmiş olduğu şekilleriyle hem eser sahibinin ekonomik gelişimine katkı sağlamak da hem de eser sahibinin ait olduğu toplumun gelişimine katıda sağlamaktadır. Bu anlamda devletlerin çok önemli koruyucu ve önleyici yöntemlerle eser sahibini ve eser sahibinin haklarını koruması beklenir. Dünyada ve ülkemizde de buna ilişkin devletin koruyucu önlemleri ve buna ilişkin yasal düzenlemeleri mevcuttur. Telif haklarının korunmasına ve ihlallerine yönelik ilk adımlar uluslararası alanda, özellikle Batı’da, ülkemize göre daha erken tarihlerde adım atılmıştır. Ülkemizde ise özellikle matbaanın topraklarımıza girmesiyle başlamış ve buna ilişkin yasal ilk adımlar Osmanlı döneminde atılmıştır. Modern tarihimizde ise koruyucu ve önleyici bir düzenleme FSEK olarak karşımıza çıkmakta olup söz konusu kanun, dönemin getirdiği sosyal ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde zaman zaman değişikliğe uğramıştır. Düşünce özgürlüğü ve bu özgürlüğe verilen önem ile toplumların gelişmişlikleri doğru orantılıdır. Bu anlamda fikri mülkiyet haklarının dar anlamıyla telif haklarının FSEK çerçevesinde koruma altında olması oldukça önemlidir. Bu düzenlemeler sayesinde, kültürel yaşamın düzenlenmesi gereği ile telif hakları korunmakta, telif hakları ihlallerini önlemekte ve bu haklar korundukça da düşünce özgürlükleri olumlu yönde gelişmektedir.


Sanat Hukuku Enstitüsü Proje Direktörü

Av. İlke IŞIKCI


KAYNAKÇA

  • Metin Turan, “Çağlar Boyu Düşünce Özgürlüğü: Türkiye ve Dünyada Telif Haklarının Tarihsel Gelişiminin Değerlendirilmesi”, Türk Kütüphaneciliği, 2016, s. 209

  • Telif Hakları Genel Müdürlüğü (THGM), https://telifhaklari.ktb.gov.tr/TR-332375/telif-hakki-nedir.html , Erişim: 26.11.2023

  • Metin Turan, Bülent Yılmaz, “Türkiye’de Telif Hakları İhlalleri: Yargıtay Kararları Çerçevesinde Bir Değerlendirme”, Bilgi Dünyası, 2014, sa.15, c.1, s. 56

  • Sinan Sümbül, “Osmanlı Devleti’nde Ruhsatsız Kitap Basımı ve Telif Hakkı İhlali Suçları”, Bilgi Yönetimi Dergisi, 2021, c.4, sa.2, s.165

  • Telif Hakları Genel Müdürlüğü (THGM), https://telifhaklari.ktb.gov.tr/TR-332375/telif-hakki-nedir.html , Erişim: 26.11.2023

  • Kadim Hukuk, https://kadimhukuk.com.tr/makale/telif-hakki-nedir-nasil-alinir-ihlali-cezasi/, Erişim: 26.11.2023

  • Aeylegal, https://aeylegal.com/telif-haklarinin-ihlali/, Erişim:26.11.2023

bottom of page